Yıl 2014.
Çalıştığım firmanın merkezi başka şehirdeydi. İstanbul'da bir yapılanma yapıyorduk. Patronumuz da sık sık İstanbul’a gelir, istişareler ederdik. Bir gelişinde yine konuştuk, bitirdik gündemleri.
Günün sonlarına doğru, “seninle daha yakın çalışmamız lazım” dedi. Daha fazla desteğe ihtiyacı olduğunu söyledi.
“Yani?” dedim.
Evimi ve ailemi kendi bulunduğu şehre taşımamı istedi… O güne kadar hiç şehir değiştirmek gibi bir düşüncem olmamıştı. Seviyorduk İstanbul’u. Çok seviyorduk hatta. Şairin dediği gibi, “İstanbul benim canım. Vatanım da vatanım” diyorduk. Bizi kara düşünceler sardı, uzun uzun istişarelerden sonra kabul ettim. Ettik daha doğrusu.
Gideceğim şehre çok da yabancı değildim. Ara sıra firmamızın merkezine gidip toplantılar, istişareler vs yapıyorduk. Ama misafir gidip otelde kalıyordum sonuçta. Son gidişlerimde alıcı gözüyle baktım şehre, zor gelse de muhitleri falan gezdim. Sonuçta birkaç ay sonra evimizi taşımaya karar vermiştik. Merkez mahalleleri falan gezdim, oradaki arkadaşlarla da konuşup döndüm İstanbul’a.
- - -
Bir akşam patron aradı yine.
“Sen buraya gelecektin ya” dedi.
“Evet” dedim.
“Sen gelme de, istifa et” dedi.
Kalakaldım.
Doğal olarak :)
Bu şizofrenik gelen teklif karşısında ne diyeceğimi bilemedim.
Sonra patron devam etti. “Biliyorsun, burası aile şirketi ve ailenin durumu biraz karıştı. Şimdi sen gelirsen ve ben sana sahip çıkamazsam çok mahcup olurum. Ailen de sen de zora girersiniz. İstanbul operasyonumuzun da bu şekilde bir geleceği gözükmüyor. Sana 3-4 ay süre verelim, burada işlerini devam ettir, bir yandan da iş ara. Aracın da sende kalsın bu sürede. İş bulunca da helalleşiriz” dedi.
Durum bu defa bambaşka bir hal aldı. Merkezden uzak olmanın aile dedikodularından da uzak olma gibi bir avantajı var aslında. O döneme kadar pek bulaşmadığım için bu dedikodulara, durumların ciddiyeti demek bana yansımamış, ya da ben öngörememişim artık.
Öyle ya da böyle…
Biz helalleştik.
Kısa bir süre sonra başka bir işe geçiş yaptım.
Bu hatırada vurgulamak istediğim nokta ise, bugün çoğumuzun yitirdiği “duygusal zeka” denilen kavramın bir patron-çalışan ilişkisinde nasıl işleyebildiğine dair küçük bir not bırakmak.
Çok rasyonel düşünen yöneticilere “başka bir yol da olabilir” demek.
Bir personele birkaç ay fazladan maaş vermek şirket için çok şey değiştirmez ama çalışan için çok şey değiştirir.
Benzer işleyiş yürütenler vardır eminim.
Firmalarımızda mantık, kültür, işleyiş buysa zaten o zihniyetin başımızın üzerinde yeri var.
Sayıları çoğalır umarım. 🌱
Commentaires