top of page

Sonuç Odaklı Olmak

Yazarın fotoğrafı: Abdullah NurataAbdullah Nurata


Hayatımızın farklı süreçlerinde hep karşımıza çıkan bir kavram: Sonuç odaklı olmak. Hiçbir zaman barışık olamadığım söylem. Bunun yerine sürece odaklanmanın daha akılcı olduğuna kanaat getirdiğim eylem.

 

Herhangi bir işte süreçler gerektiği gibi doğru yürütülürse, doğal olarak sonucun da iyi olacağına inanırım. Yani odaklanmamız gereken şeyin aslında sonuç değil, süreç olduğunu düşünürüm. Bir firmanın çok başarılı olması ilgimi çekmez. O başarıya nasıl ulaştığıyla ilgilenmeyi severim. Zira hile ve alicengiz oyunlarıyla gelen başarı(!) uzun vadede kaybedileceğinin işaretidir.


 

İş hayatında, özellikle satış ekiplerinde, sık karşılaşılan bir olgudur “hedefleri tutturmak”. Sonuç odaklı bir satış personeli tabiri caizse o hedefi tutturmak için pek çok taklalar atar. Buna onlarca defa şahit oldum. Sorun şu ki, bu taklaların hepsi masum taklalar değildir. Günlerce evinden uzakta bayileri gezer, gece geç vakitlere kadar araç kullanmak zorunda kalır, uykusuz ve yorgun olsa bile müşterisiyle uzun uzun vakit geçirmek durumunda olur vs. Bunlar masum olanlar. Bir de “şu ürünleri de al sana ek iskonto tanımlatacağım, reklam desteği sunacağım, yeni çıktı çok satıyor, almazsan stokta bulamazsın” gibi, “yalanlar” devreye girdi mi, hatta bu süreç normalleşti mi, o işin bereketinin de olmayacağına inanırım.

 

İnsan Kaynakları işe alım süreçlerinde de durum farklı değildir. Kariyer sitelerindeki ilanların %95’inde bu madde vardır: Sonuç odaklı olmak. Ama gerçekten gerekli midir? Bu kadar hızlı koşarken düşünmeye hiç mi ihtiyacımız yok?

 

Firmalarımız;

 

Markalaşmak ister, 6 ayda markalaşamayınca pazarlama ekiplerinin gereksiz maliyetler çıkardığına inanır. Çünkü sonuç odaklılardır.

 

Ciroları yükselsin ister, alt kadrolarına baskılar yapar, çok çalıştırır, onların aile ilişkilerini zedeler, hatta psikolojilerini bozar. Çünkü sonuç odaklıdırlar.

 

Kurumsal etik değerler duvardaki çerçevede kalır, çünkü insanın gerçek yüzü sıkışınca ortaya çıkar. Yalanları o zaman söyler, el altından hediyeleri(!) o zaman teklif eder karşı tarafa. Çünkü sonuç odaklıdırlar.

 

Patronlar iş süreçlerinden o kadar koparlar, rakamlara o kadar gömülürler ki, yöneticilerine ve çalışanlarına birer “meta” olarak bakmaya başlarlar. Duygusal zekâ ile düşünme olasılığını bile düşünemezler. Çünkü sonuç odaklıdırlar.

 

Çok kârlı bir müşterinin acil ve yüklü siparişine depoda olmayan ürünleri satabilirler. Yalan söylemekte bir beis görmezler. Çünkü sonuç odaklıdırlar.

 

 

 

Sonuç önemli değil mi peki? Bir işletme neden kurulur ki? Amacı kâr etmek değil midir?

 

Bir şirket elbette ki kâr edebildiği sürece hayatta kalır. Kâr etmek için işini iyi yapması gerekir. İyi işler, iyi insanlarla yapılır. İşler iyi yapılırsa, sonuç da uzun vadede zaten iyi olur. Bu, hayatın değişmeyen yasasıdır. Dolayısıyla odakta para kazanmak değil, işi iyi yapmak olmalıdır. Çünkü kâr etmek, bir işin amacı değil sonucudur.

 

Böyle olmazsa da, aradan günler geçer, yıllar geçer ve bugün olduğu gibi eski tüccarlarımızın mistik başarı hikâyelerini iç çekerek okumaya-dinlemeye devam ederiz. Bugün bizler sonuca o kadar konsantre olmuşuz ki, o sonuca ulaşmak için iş arkadaşımızın kalbini kırmaktan, yalan söylemekten, rüşvet vermekten çekinmez olmuşuz. “Paha”ya o kadar konsantre olmuşuz ki, “değer” bilmez olmuşuz. Sözüm o ki bizler dürüstlüğümüzü kaybetmişiz. Adalet duygumuzu kaybetmişiz. Bugün piyasaların durgunluğundan bahsediyorsak eğer, piyasaların hareketli olduğu dönemlerde yapıp ettiklerimizi bir gözden geçirsek nasıl olur acaba? Ne dersiniz?

 

 
 
 

Comentarios


bottom of page