top of page
  • Yazarın fotoğrafıAbdullah Nurata

Bir Perde Hatırası


Eve eşya almak eskiden de zordu şimdide zor. Eskiden daha az çeşit arasından daha kolay beğeniyor ve daha uzun yıllar kullanıyorduk.


Şimdilerde daha çok çeşit arasından daha pahalıya alıp daha az kullanıyoruz. Genelde. İstisnalar var elbet.


Her iki durumda da öznel bir durum var. O da “beğenme” konusu. Eğer bir ürün beğenilirse ödeme planı bir şekilde ayarlanıp o ürün alınır. Yeter ki alıcının içine sinsin.


Özellikle mobilya, perde, halı, beyaz eşya gibi ağır toplarda fiyat arttıkça müşterinin gezme süresi de uzuyor, beğenmek için yapılan gezilerde kafa karışıklıkları da artıyor. “Bir kere alacağız, yıllarca kullanacağız içimize sinsin” diyor tüketiciler. Diyoruz yani hepimiz :)


Size bu sektörlerin birinden bir anı anlatacağım. Marka olmanın nasıl sahadan bağımsız olmadığını gösteren bir anı. Özellikle masa başından şirket yönetenlerin çok dikkatli okumasını dilerim.

 

Mağaza sektörü: Mefruşat

Yıl: Belki 20-30 sene öncesi.

Esnaf kişi: Biricik dayım.


Dayım, memleketimin köklü esnaflarındandır. Hayat tecrübesi çoktur. Deneyimi çoktur. İnsan yetiştirmesini bilir. Sözünü sakınmaz. Alaylıdır ve çoğu pazarlamacıyı cebinden çıkarır.


Perde sattığı yıllarda bir müşteri girmiş içeri. Evlerine perde yaptıracaklarmış. Ürünler, tavsiyeler, renkler, sorular, cevaplar, uyum, renk, fiyat, öteki-beriki derken 2 saate yakın zaman harcamışlar. Beğendiklerini not almışlar.


Sonra o meşhur söz. “Biz bir düşünelim.”


Esnaf bu söze alışık. Her şey geri toparlanıp yerlerine.


Gelmemişler anlayacağınız üzere bir daha.


 **


Aradan yaklaşık 2 ay geçmiş, mağazaya bir karı-koca girmiş. Adam selam vermiş ve kendini tanıtmış.


- Biz iki ay önce sizden perde bakmıştık.


+ Evet hatırladım sizi nasıl yardımcı olayım.


- Biz o gün sizden değil de şu esnaftan aldık perdeleri.


+ Tahmin ettim ama, rızık bu. O gün bizim rızkımız sizden değilmiş demek. Hayrını görün.


- Hayrını göremedik aslında ondan geldik.


+ Nasıl yani?


- Seçtiğimiz perdeler geldi, taktılar ama birkaç perdenin birkaç parçası eksikti. Yarım kaldı. Akşamları kapatamıyoruz. Dediler haftaya gelip takacağız. Bir hafta geçti gelmediler. Aradık, geleceğiz dediler. Bir hafta daha geçti gelmediler. Aradık geleceğiz dediler. Yine gelmediler. Yine aradık yine gelmediler. Bir süre sonra terslemeye başladılar. Biz de pişman olduk.


+ Üzüldüm.


- Ücreti mukabilinde bu komşu esnafınızın hatasını siz kapatabilir misiniz? Aynı ürün sizde de var. Biz bu şekilde gelmek istemezdik ama yardımcı olabileceğinizi düşündük.


Dayım dediğim gibi, en usta müşteri ilişkileri yöneticisini cebinden çıkartır. Bana anlattı, bugünün parasıyla bir parça 20 lira falan diyor. 4-5 parça eksik, yani toplam 80 liralık bir iş. "Tabi" demiş dayım. Müşterinin evine gidecek başka bir servisi beklemeden çalışanını yollamış ve sorunu çözmüş. “Parasını aldık mı, almadık mı hatırlamıyorum bile” diye anlatıyor.


Hikayenin bu kadarı bile derslerle dolu. Ama asıl mesele bundan sonra başlıyor.


**


Aradan biraz vakit geçmiş. Yine aynı karı-koca mağaza girmiş. Dayım şaşırmış haliyle. Buyur etmiş yine tebessüm ederek. Adam da tebessüm etmiş ve lafa girmiş. Eşler yalnız değilmiş, genç birileri daha varmış yanlarında.


- Abi, bu benim kızım. Bu da damadımız. Ev kuruyoruz. Perde alacağız.


Kızının evini döşemiş dayım.


Yine uzunca bir süre sonra aynı karı-koca girmiş mağazadan.


- Abi, ev aldık. Yeni eve çıkıp, oturduğumuz evi kiraya vereceğiz. Yeni eve perde yaptırmaya geldik.


Eşlerin yeni perdelerini yapmış dayım.


Aradan bir süre geçmiş, kızları gelmiş. Yanında bir arkadaşı.


- Abi, bu benim iş yerinden arkadaşım. Evlenecek, eşyaları aldılar sıra perdeye geldi, biz de sana geldik.


Arkadaşının evinin perdelerini de yapmış dayım.

 

Hatıra bu kadar. Dayım bu hatırayı şöyle noktaladı:

“O 80 liralık parça bana belki 40-50 bin liralık iş getirdi”

Daha uzatmaya gerek yok sanırım.


Söyleyenden dinleyen arif gerek.

1 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page