Çocuklardan biliriz; dün yapamadığı bir şeyi bugün yapabiliyorlarsa mutlu olurlar. Basit şeyler. Odasının ışığını açmak, kaşık tutmak, bisiklete binmek, topa vurmak, şişenin kapağını açmak gibi. Bir süre sonra tüm bu “sıra dışı” başarılar sıradanlaşır, otomatikleşir. Bir ebeveyn, çocuğu 10 yaşına geldiğinde kaşığını tek başına tutabildiği için, ayakkabılarını kendi bağlayabildiği için onu alkışlamaz. Çünkü büyümüştür evladı. İnsanoğlunun fizyolojik büyümesiyle birlikte yapabildiği şeyler de yaratılışı gereği büyüdükçe gelişir. (Doğuştan gelen herhangi bir özür durumu söz konusu değilse.)
Bir arkadaşım Raşitizm hastalığından bahsetmişti. Bacak kemiklerinin gövdeyi taşıyamayacak kadar zayıf kaldığı bir kemik hastalığı. Biraz araştırdığımda türevleri olduğunu gördüm, ancak yazının içeriğini muhafaza için bacak-gövde ikilisi üzerinden gideceğim. Zihnimde kurumlarımız canlandı…
Büyüme orantısal olmalı
Sağlıklı bir büyüme, insan vücudu gibi kurumlarımız için de gereklidir. Bugün ülkemiz genelinde pek çok “büyük” firma mevcut. Ancak deneyimler onu gösteriyor ki; bu büyüme sağlıklı olmadığı zaman kurumlarda bir nevi “Kurumsal Raşitizm” semptomları sezilmeye başlar.
Kurumlar üretimini büyütürken;
- Dağıtımını göz ardı edebiliyor,
- Satış ekiplerinin yeterliliğini göz ardı edebiliyor,
- Satış sonrası hizmeti göz ardı edebiliyor,
- Pazarlamayı göz ardı edebiliyor,
- İletişimi göz ardı edebiliyor,
- İnsan Kaynakları operasyonlarını göz ardı edebiliyor.
Liste uzar… Bu “göz ardı” edilen her içerik, kurum büyüdükçe sorun olmaya başlıyor. Bu durum Anadolu'da elbette daha yaygın. Sektörlerinde; istihdam sayılarıyla, ihracat rekorlarıyla, üretim miktarlarıyla, fabrika büyüklükleriyle gündemlerini dolduruyorlar. Bunların küçümsenecek şeyler olduğunu söylemiyorum. Nasıl ki, vücut büyürken tüm azalar orantısal büyür, kurumlarımızın azalarının bu şekilde büyümediğinden bahsediyorum. Bugün sorun olmaması, sorun olmayacağı anlamına gelmiyor. Toplamda iyileşmeye odaklanmamız gerek…
Üretim ve satış bir kurumun vücuduysa; dağıtım, müşteri hizmetleri, insan kaynakları, pazarlama vs. de onların azalarıdır. Kârlılık, tahsilat, personel devir hızı gibi süreçler de o azaların can damarları…
Kurumları bugüne kadar getiren birinci ve ikinci kuşak patronlar bugün farklı çözüm yolları arıyorlar. Bulunan çözümlerin ise toplamda değil ama anlık iyileştirme yaptığını düşünüyorum. Özellikle günü kurtaran yönetim/pazarlama danışmanlarının da anlık iyileştirmeden sonra -şu veya bu sebeple- sahadan çekildiğine şahit oluyoruz.
Burada zincir yine geriye doğru gidiyor.
Bir yönetim, yıllar geçtikçe soyutlaşamıyorsa orada bir sorun var demektir. Tabiri caizse; zamanı geldiğinde o tahsilat ödemelerini finans birimi onaylayabilmeli, o afişin basımına pazarlama ekipleri karar verebilmeli, o personelin alımına insan kaynakları birimi onay verebilmeli… Ya da reddedebilmeli.
Bu sistemin sağlıklı işlediği sistemlere “kurumsallaşma” denir zaten. Her bir ayağın sağlıklı işlemesi, yetki devrinin doğru kişilere yapılması da sağlıklı büyümeyi getirir kuruma. Her birinin detay süreçlerinin olduğu unutulmamalı. Zaten bütünsel başarıyı ve sağlıklı büyümeyi getiren de bu detayların yıllar içinde yakaladığı uyumdur.
“İşletmelerdeki tek büyük sorun, daha önceki başarılı iş modeliyle kalakalmaktır.” Lew Platt
Bütün bu yazının içeriğini HP’nin merhum CEO’su Lew Platt bir cümlede özetlemiş. Yıllar önce. Bugün sanayicimizin, işleri yapış biçimi gelişmeli, değişmeli, güne uymalı… Aksi takdirde kurumlarda yıldan yıla satış-kârlılık-ciro sorunları başlar. Bu başlangıç aslında tedrici bir kaybediştir… Kurumunuzda yukarıdaki belirtilerden varsa, acil eylem planına geçmeniz, şirketinizin büyümesinin kontrollü şekilde olmasına katkı sağlayacak bir destek almanız kurumunuzun faydasına olacaktır.
Comments