top of page
Yazarın fotoğrafıAbdullah Nurata

Ne Renk Olsun?




Satış sorumlusu bir arkadaşım çalıştığı kurumdan çıkarılmıştı. Sebebini sorduğumda aldığım cevap beni çok düşündürdü. Üstü kapalı gerekçe; “satış işi için çok dürüstsün” idi. Biraz sert bir niteleme olacak belki ama hiçbir yöneticinin tasvip etmediği (!) “yalan” neredeyse her işin gizli gerekçelerinden artık. Buna onlarca defa şahit oldum. Hepimiz olduk. Her kurumda, her kademede, her birimde…


***


Masa telefonumuz çaldı, santral görevlisine “yok de, toplantıda de” diye yalan söylemesini salık verdik. Pembe bir yalan. Küçücük. Yalan bile sayılmaz.

*

Akşam arkadaşlarla buluştuk, eşimize “iş yemeğimiz var” dedik. Ne renk olsun?

*

Cebimizde +2 iskonto vardı, kullanabilirdik ama primimizin gitmemesi için son yapabileceğimiz fiyatın bu olduğuna dair yemin ettik.

*

Başlamadığımız projeyi amirimiz sorduğunda; “az kaldı efendim, bitmek üzere” dedik. Bembeyaz. Dosyayı açıp başlık atmıştık sonuçta...

*

Stokta dahi olmayan siparişin sevk olduğunu söyledik. Daha sonra o yalanı başka bir yalanla kapattık.

*

Ödeme yapılmayacağını bile bile tedarikçimize “Bu Cuma çıkacak ödemen” dedik. Sonra topu Finans departmanına atıp vicdanımızı rahatlattık.

*

Ödeme yapacağımız bir alacaklımıza, kasamızda para varken ödeme yapmak yerine daha uygun bir hammadde aldığımızı saklayarak “denkleştiremediğimizi” ama haftaya “ödemeyi mutlaka yapacağımızı” ilettik.

*

Şikayet eden bir tüketiciye ne kadar müşteri odaklı çalıştığımızı anlatan şıkır şıkır metinler gösterdik.

*

Yüzüne övdüğümüz çalışanlarımızı, başkalarının yanında yerdik.

*

Sözlü akit yaptık. Yetmedi, yazılı akit yaptık. “Doğru” olanı savunmak yerine “patron istedi” diye başkalarını mağdur ettik. Hem de göz kırpmadan, vicdan azabı duymadan.

*

Ajanslarımıza ürününe göre yasal sınırları zorlayacak puntolarda metinler yazdırdık. Büyük punto ile tüketiciyi avlayacağımızı düşündük.

*

Şu enflasyonist ortamda rekabet edebilmek için hammaddeden “eksiltmeyi” devlet nasıl tespit edecekti değil mi? 


***


Bunlar gibi kendimize dahi söylemeye utanmaz hale geldiğimiz pek çok “yalan” artık bir refleks haline geldi kurumlarımızda. Halbuki biz eskiden yalanı sadece siyasette mübah olan bir “silah”(!) zannederdik.

Ne oldu bize de bu hale geldik? Yoksa bu hale geldiğimiz için mi yalan meşrulaştı?

Daha fazlası için hep:

Daha fazla ciro.

Daha fazla prim.

Daha fazla kâr.

Daha fazla itibar.

Daha fazla marka değeri.

Daha fazla müşteri.

Daha fazla şube.

Daha fazla tasarruf.


**


Sahi o ceza neden yan komşuya, rakip markaya değil de size geldi?

O satışçı neden sizin müşterilerinizi de alıp rakip firmada çalışmaya başladı?

O kamyon kamyon iadeler neden geldi depoya?

Neden bir akşam da evde huzurla yemek yiyemiyorsunuz?

Neden tam iyi bir şey yapmaya niyetleniyorsunuz, araya başka işler giriveriyor?

Neden hep üretim bandında bir aksaklık meydana geliyor?

Neden kargo firmaları hep önemli gönderilerinizi geciktiriyor?


Her şey, her şeyle ilişkili...

Her şeyin bir sebebi var elbet…

75 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment


Hüseyin DİNDAR
Hüseyin DİNDAR
Sep 13

Derler ya aynısının laciverti diye

Pembesi...

Beyazı...

Yeşili...

Like
bottom of page