top of page

Duygusal Sermaye

Yazarın fotoğrafı: Abdullah NurataAbdullah Nurata

2012 yılında karşıma sıkça çıkmıştı bu kitap. Merak edip edindim. Başladım okumaya ve hiç beklemediğim üzere 250 sayfayı bir çırpıda bitiriverdim. O kadar güzeldi ki. Tadı damağımda kalmıştı. Okudukça içime coşku dolmuştu. Bir sanayicinin gözünden ideale yakın bir iş yapış modeli okumuştum. Bir patronun bu kadar insan odaklı, çalışan odaklı oluşuna büyük saygı duymuştum.


O dönem kitap hakkında bir yazı yazıp “Antalya’ya yolumun düştüğü bir gün AGT fabrikasını mutlaka ziyaret etmek isterim. Yeşil alanlarını, temiz tuvaletlerini, aydınlık yemekhanesini gözlerimle görmek isterim. Güler yüzlü çalışanlarıyla tanışmak isterim.” demiştim.


Aradan yıllar geçti ve pandemi sonrası bir vesile ziyaret etme fırsatı buldum. Çok nazik karşıladılar. “Kısa bir üretim alanı gezisi yaptıralım” dediler. Beni, genç-dalyan gibi taze bir Endüstri Mühendisi arkadaşa emanet ettiler. Genç arkadaşım bir yandan beni gezdiriyor ve anlatıyor, bir yandan da gözlerinden ışık saçıyordu. Birlikte gezerken aklıma bir test yapmak geldi. Sordum arkadaşa:


“Sizin patron bir kitap yazmış, fabrikada da yazdıkları uygulanıyor mu yoksa kitapta yazan kitapta mı kalıyor?” gibi kışkırtıcı bir soru sordum.


Genç arkadaşın kaşları çatıldı. Bana baktı ve “Abi sen ne diyorsun, buradan kabul alınca ben 6 aylık stajımı yakıp geldim. Biz o okuduklarına inandığımız için buradayız!” dedi. 


Çok hoşuma gitti…


Uzun lafın kısası, kitabı edinip okumanızı tavsiye ediyorum: Duygusal Sermaye. Ben ilk yayınevi baskısındaki sadeliği daha çok sevdiğim için görselde de kitaplığımdakini kullandım. Yeni baskısını birkaç arkadaşıma hediye ettim ama renk yoğunluğundan dolayı okunmasının zor olduğu geri bildirimini aldım. Aynı görüş bence yazarın ikinci kitabı olan “Birlikte Başarmak” için de geçerli. Tercih sizin.


 

Sizlerle kitaptan alıntılar paylaşmak istiyorum. Ama kitaptaki bölümlere geçmeden önce bunları bir “danışman”ın değil bizzat “işveren”in uyguladığını ve söylediğini hatırlatmak isterim. Bakmayın, çevremizde aşağıdaki fikirlere haiz pek çok şirket sahibi/yöneticisi var. Bu fikirlerin uygulanıp kitap haline gelmiş olmasını iş sahiplerine ve yöneticilere yazılmış bir “manifesto” olarak değerlendiriyorum.


Şimdi sizleri kitaptaki ilham verici yönetim yaklaşımlarıyla baş başa bırakıyorum.


“Deneyimlerimizi kâğıda dökerken taşıdığım niyet, burada aktarılanlar arasında yer alan kısacık bir cümlenin, hatta tek bir kelimenin bile herhangi bir kimseye bir faydasının dokunması ihtimalidir.” Mehmet Semih Söylemez

 

Duygusal Sermaye'den 


Üreticiler, önce büyük bütçeli bir yatırım yapıp sonra da bu yatırımın kurulmuş saat gibi kendiliğinden işleyeceğine inanma yönünde bir eğilim sergilerler. Bu meselenin hiç de böyle olmadığını ve olamayacağını öğreten ise hayatın ta kendisidir. Tüm sistemlerin ‘tıkır tıkır’ çalışabilmesi için, ‘tıkır tıkır’ çalışan zihinlere ihtiyaç vardır. (Sayfa 35)


*** 


Günümüz koşullarında, belli bir teknolojik altyapıya sahip her üretim tesisi, diğer üreticilerin ürünlerine benzer şeyler üretip pazara sunabilir. Makineleriniz, hammaddeniz ve üretim prosesiniz uygun olduğu sürece sorun yoktur. Asıl sorun, herkesin benzer sonuçlara ulaşabildiği bu karmaşa içinde fark yaratabilecek nitelikte bir zihinsel yapılanmaya sahip olup olmamaktır. (Sayfa 35)


*** 


Herhangi bir üretim alanında bulunan her insan, içinde yer aldığı üretim sisteminin sağlıklı bir şekilde yürümesinde en az diğer çalışanlar kadar pay ve sorumluluk sahibidir. Kişinin, hiyerarşik bakımdan organizasyon yapısının alt ya da üst kademesinde olması, bu gerçeği değiştirmez. (Sayfa 40)


*** 


En üst düzeyden en alt birime kadar bir kurumun çalışanlarının verimlilik düzeyleri, mekân ile kurdukları ilişkiye sıkı sıkıya bağlıdır. Mekânın yapısı, ışığı, rengi, boyutu gibi unsurlara dek indirgenebilecek özellikler, üretim alanlarının performans kriterlerine uygun olarak biçimlenirler. Bu bağlamda, mekâna yapılan her yatırım, kurumlara kârlılık olarak geri dönmektedir. Kasvetli, ışıksız, renksiz mekânlarda çalışan insanlardan mükemmel sonuçlar beklemek despotizmden ve hayalcilikten başka bir şey değildir. (Sayfa 47)


*** 


Tuvaletlerin doğru yapılandırılmadığı, yemekhanenin izbe bir köşeye yerleştirildiği, ofislerin havasız ve ışıksız odalara sıkıştırıldığı sistemlerden çıkan ürünlerin, bu mekânların ruhunu yansıtacağı, bir tür aynası olacağı yadsınamaz bir gerçektir. Bugün iyi bir tuvalet, iyi bir yemekhane, iyi bir ofisin inşa edilebilmesi için büyük bütçelerden çok, büyük düşünebilecek zihinlere ihtiyaç var. (Sayfa 48)


*** 


Çoğu kurum, yönetim sistemini öylesine sofistike bir hale getirir ki zaman içinde bizzat bu yapının kendisi, yönetilmesi gereken bir sistem haline gelir. Bir yönetimin sonunu hazırlayan da işte bu dönüşümdür: Yönetim ihtiyacına cevap vermekten çok, bizzat kendisi ayrıca bir yönetim ihtiyacı doğuran yapı, çürütür… (Sayfa 82)


*** 


Eğer bir kurum, kendi ürettiği ürüne saygı ile bakmıyorsa; bayilerini yalnızca malını satan aracılar olarak görüp, “benim sayemde para kazanıyorlar” düşüncesiyle saygıya layık görmüyorsa; çalışanıyla ilgili “hizmet üretiyorlar ve karşılığında maaşlarını alıyorlar” fikrini taşıyıp kimseyi saygıdeğer bulmuyorsa, o kurum ne kadar büyük olursa olsun ortada büyük bir sorun olduğu açık bir gerçektir. (Sayfa 122)


*** 


Sağlıklı sonuçlar, sağlıklı insanlar tarafından elde edilir. Kurumlar, çalışanlarının her tür sağlık sorunuyla ilgilenmeli, onların bu yöndeki tüm destek taleplerini karşılamalıdır. Bu gibi durumlarda ortaya çıkan geri kazanımlar, başka herhangi bir şeyle kıyaslanmayacak kadar büyüktür. (Sayfa 126)


*** 


Çoğu insan, iş yaşamı içinde boğulup gider. Hatta gönüllü bir boğulmadır bu. “Çok işim var” , ”çok yoğunum” , ”kafamı kaşıyacak vaktim yok” gibi cümleler, iş yaşamının en bilindik tuzaklarındandır. Oysa lider, işe boğulan kişi değil, boğulmasına neden olacak işleri uygun çalışanlara, uygun şekilde delege eden kişidir. (Sayfa 176)


*** 


Eğer ki lider, yaptığı işi paylaşabilecek nitelikte insanlarla çalışmasına rağmen, hala “çok yoğunum” türünden sözler ediyorsa, bu durumda çalışanlarını değil, öncelikle kendisini sorgulamalıdır. (Sayfa 176)


*** 


Güven ortamı oluşturmak, güvenli ortamlarda yaşamak için değil, zamanın hızını yakalamak için bir zorunluluktur. Bugün, miktar bakımından yüksek üretim hacmine ulaşanlar değil, hızlı karar alabilenler kazanıyor. (Sayfa 226)


*** 


Yönetim, sermayenin sahibidir; çalışansa emeğin. İnsan, fabrika dışındayken insan, içindeyken mekanik bir nesne değildir. (Sayfa 224)

22 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


bottom of page