Bundan 11 sene önce bir makale yayınlamıştım. Ticari hayatları gün geçtikçe zorlaşan esnaflarımıza küçük hatırlatmalar niteliğinde. “Bakkallar Potansiyel Tüketicisini Ne Zaman Görecek?” diye sormuş ve 4 küçük öneri sunmuştum. Öngörü mü diyelim, içgörü mü diyelim, şans mı diyelim artık; yıllar sonra ortaya çıkacak Getir modelini özetlemişim aslında.
Bazen, yaşanan sorunların çözümü o kadar aşikar olur ama bir türlü o çözüm adımını atamayız ya. Hareketlenmeye bir omuz vermek niteliğindeydi benimkisi. O gün nasıl sistem ciddi elemeler yaptıysa bugün de sıkça konuşulan “aslında bunu biz kendi kendimize yaptık paşam” niteliğinde öz eleştiriler yapan turizm sektörü de şu an aynı elekten geçiyor. O günkü sorunumuz “atalet” idi. Bugünkü sorunumuz “ahlak.”
Birkaç haftadır, sohbet ettiğim arkadaşlarımla konu benzer yerlere gelip, farklı kişilere aynı hatırayı anlatmam da üzerine gelince, buraya da kısaca yazayım istedim.
Kimseyi incitmek istemiyorum. İyileri tenzih ediyorum. Dilber Hala gibi “beğenen alır, alınan almaz” diyorum: 🤷🏻
Hatıra, bir esnaf anısı. İsim vermeyeyim, birkaç sene pastırması ile meşhur bir şehrimizde yaşadım. 😏 Şehre ilk gittiğimiz dönemler. Ailecek çarşıdayız. Pastırmayla hiç aramız yoktur, pek de pahalı kendisi. Yine de dedik, yarın Pazar. Pazar kahvaltısı için 3-4 dilim alalım da pastırmalı yumurta yapalım evde, adı olsun geldiğimizin. Bir esnafa girdik ve olay şöyle gelişti:
+ 3-4 dilim pastırma rica ediyorum.
- 3-4 dilim olmaz.
+ Nasıl olur?
- En az 100 gram alman lazım.
+ Tamam 100 gram alalım.
Biraz afra tafra ile dilimledi. Kağıda buruşturup sardı uzattı. Ben de kartımı uzattım ödeme için.
- (Yanındakine dönerek) Hasan abi görüyorsun değil mi, millet 100 gram pastırma parasını dahi taşımıyor cebinde.
+ (Sürdürdüğü bu saygısız tavra maruz kalmaktan bıkarak) Hocam sen o pastırmayı başkasına sat istersen.
- Valla çok memnun olurum!
Çıktık gittik. Başka yerden aldık. Hoş, o başka yerde de başka şey yaşadık ya neyse.
Dediğim gibi iyiler tenzih.
Konuyu, pastırma > pastırma sıcakları > yaz > turizm şeklinde bağlayıp toparlayayım. :)
Turizme bağlama konusunu aslında bir alıntı ile yapacağım. Yıllardır bıkmadan, usanmadan bizi doğru, temiz, ilaçsız gıda ile buluşturmaya gayret eden Pınar Kaftancıoğlu bu haftaki e-postasında şöyle diyor:
“Kuşadası'nda termos içinde limonata taşıyoruz. Koca bir şehrin hiçbir işletmesinde limonata yok. Hiçbir yerde, ama hiçbir yerde, içeriği limon, şeker ve su olan, tarifi standart, dünyanın en basit tarifi olan limonata ‘yok’. Gerçeğini istiyorsan kendin yapıp taşıyacaksın, başka çare yok. Müşterisi için şu kadarcık şeyi bile yapmaya tenezzül etmeyen restoranlar, cafeler, çay bahçeleri, adları her ne ise... önünde ya da sonunda mutlaka kaybedeceklerdir. Bugün olmaz yarın olur, ama olur.”
-
“Hani gidersin şöyle üç Michelin yıldızlı acayip bir restorana, öyle şeyler yersin ki ömrün boyunca anlatırsın, gıkın da çıkmaz hesaba... Öyle bir şey yok. Ayçiçek yağında gelen yemekler, en ucuzundan salçamsı bir şeyler, nereden geldiği belli olmayan bakliyat şu bu... ‘Elde kalan neyse değerlendirme’ yolu ile hazırlanır bizdeki mezeler. Şefe sürekli ‘Daha ucuzunu bul’ diye bağıran patronlar, ‘Ben zaten maaşıma bakarım’ diyen robotlaşmış şefler, bahşişe endeksli garsonlar ve komiler...”
-
“Kısa yoldan aşırı para kazanma sevdası her yeri ve herkesi sardı. ‘Bir gelen bir daha gelmezse bana ne, seneye başka isimle açarım’ formülü işlemeye başladı. Kazanç -ne derseniz deyin adına- helal edilmiş, edilmesi gereken bir değer olmaktan çıktı. Sonunda yabancı turist bizi defterden komple sildi, yerli turist de haklı olarak karşı kıyıya gitmeyi seçti.”
Yazısı uzun. Üstelik bu uyarıları 2017 yılında yapmış o da. 7 yıl önce! Bugün de birebir geçerli. Çok acı. Ben de, yıllar önce bakkallara yaptığım gibi, bugün de genel esnafa hatırlatma yapayım. Turistik bölgelerdeki esnaflara, işletmecilere, insanımıza…
Bugün yaşadıklarımız, dün yaptıklarımızın neticesi. Bugün de, yarın yaşanacakların tohumları ekiliyor. Bizler üstün ahlak öğretileri miras almış bir milletin evlatlarıyız. Bugün ise anlık kazanç peşinde koşan, sadece bugünü düşünen bir toplum olma yönünde hızla ilerliyoruz. Bu gidişat iyi değil. Hiçbir zorluk, bizi evrensel ahlaki değerleri çiğnemekten alı koymamalı.
“Helal kazanç” konusunu küçümsemeyen,
Düzgün, dürüst, ahlaklı, temiz bir dönüşüme girmemiz temennisiyle…
Bình luận